9 Ağustos 2010

İlk Yumurta

Bilmiyorum siz benim gibi misiniz? Değilsinizdir herhalde. Niye benim gibi olacaksınız zaten! Benim gibi olmanın bana bir yararı yok ki, size bir pansumanı olsun! Gel dikiz ki, ben böyleyim. Bu bir yaratılış konumu. Herkes benim gibi olmak zorunda değil. Ve fakat benim gibi olmayanlar hiç olmazsa kendileri gibi olabilseler! Ne gezer? Onlar da herkes gibiler. Herkes gibi olmak bir tür sığınak. Sivri biber gibi ortada kalmanın insancıl ürküntüsü ve sürüyle gezmenin, kaval sesiyle süslenmiş güvencesi. Neyse ki öbürlerinden farklı olmak için yaratılmış, benim gibileri var ve iyi ki çoğunlukta değiller. Çünkü herkes benim gibi olsaydı, ben de herkes gibi biri olacaktım. Korkarım, kendimi çok daha yalnız, alıngan ve nezle hissedecektim. Aynalı çarşı bir gezintiye dönüşürdü yaşam, bu herkes “ben” dünyada.

- N’aber ben?
- Biliyosun!

Konuşacak şeyimiz de kalmayacaktı. Şimdi var mı sanki? Giderek yitiriyoruz cümle kurma becerimizi ve yürekliliğimizi. Olabildiğince saydam ve dört bir yana bükülgen tümcelerle idare ediyoruz vaziyeti. Boş konuşmayla sayıklama arasında gidip gelen içe dönük söylenmeler halindeyiz. Kimsenin birbirini dinlememesi, anlaşmamamızı sağlıyor. Sizi bilmem fakat ben doğduğumda dört buçuk yaşındaydım. Garip fakat gerçek! Buna ebemde çok şaşırdı, ebemkuşağı da. Ebem kuşaklıydı. Yani doğumdan itibaren yaşıma göre çok ileri bir çocuktum.Her çocuk öyle olmaz. Hiç bi bok olmayan çocuklar da var. Beş yaşına gelip tay tay duramayan, on yaşında saate bakıp anlamayan, on üç yaşında doğru dürüst konuşamayan çocuklar var. Onlar da yaşlarına göre az biraz geri kalmış çocuklardır.

...

Yirmi beş yaşındaki hala biberondan vazgeçemeyen oğlan çocukları ise, çocuk sınıflandırılmasına girmez; onun artık, hemen sünnet ettirilmesi, annesinden çok daha genç bir hanım tarafından emzirilmesi lazım...
Konu saçma gibi ortalığa yayıldı, bir saçmalık panayırı biçiminde. Kim bilir neyin hipotenüsü olarak, doğduğumda dört buçuk yaşındaydım, beş yaşıma ulaşmam gereksizce altı ay kadar sürdü. İlk oyuncağım olmadı, onunla oynamamış oldum. Doğrudan ikinci oyuncağımla giriş yaptım oynama dünyasına. İlkokul için iri bulundum, ortaokuldan başladım eğitimime. İlk paltom, ikinci el bir paltoydu, daha önce kuzenim giymişti. O da onun paltosu ilk paltosu muydu, bilemiyoruz... İlk sevgilim konusunda çok zorlandım. Bu gereksiz ıkınmamın sonucu, ilk sevgilim olmadı, hemen ikinci sevgilimi bularak işe koyuldum. İlk fındık kırışımda, az kalsın dişim kırııyordum!

İlk kitabım Kazancı yokuşu’nu yazdığımda, ustam Haldun Taner’e okuttum. Arka kapağına, düşüncelerini yazmasını rica ettim. Beni heveslendirici, yol gösterici övgüler yazdı, ancak dedi ki;

- İlk kitaplar hep ziyan olur.İlk kitabı yazmamak lazım.


Ferhan Şensoy
Eşeğin fikri



   İşte bu yüzden ilk yazımı Ferhan Şensoy'a bıraktım.İkinci yazımdan başlıycam Blog serüvenime sevgili tayfa...

2 yorum: