29 Eylül 2010

Başa Bela Oyun

Yıl 2009, facebook sitesine yeni bir oyun geldi... Adı Farmville'di... Herkes çiftçi olup bir çiftlik sahibi oluyor, hayvanlarını otlatıp, ekinlerini ekiyor, biçiyor, topluyor ve para kazanıyordu...

Bende katıldım bu belaya ve her gün çiftliğimle ilgilenip ekinlerim çürümesin derdine düşecek kadar da bağlandım... Halbuki benim tek bağımlılığım Coca-Cola... Kolacım bu durumu anlayışla karşıladı, çünkü hem oynayıp hemde içebiliyordum kendisini...

Gel zaman git zaman sonra bi daha gel zaman derken oyundan soğuyup bırakma aşamasına geldim... Uzun zamandır bu sessizliğimi şu an yeni eklenen Footbocity oyunu ile bozmuş oldum...

Oyunu şu şekilde açıklamak isterim; Küçük bir kasaba size veriliyor ve bu kasaba bir futbol kasabası... Bir adet takım kuruluyor ve ismini forma rengini seçip başlıyorsunuz oyuna... Yerleşim birimi, stadyum, antrenman sahası, amigo binaları gibi tesisleri yükselterek geliştirerek devam ediyorsunuz... Bunun yanı sıra takımınızın sportif başarısından da sorumlusunuz... Arkadaşlarınızla ve oyun içinde ki ligde puan topluyorsunuz... Fakat oyun şu şekilde oyuncuyu oyunda tüm gün tutmayı başarıyor... Oyunda takımın morali, enerjisi, taraftarın takıma bağlılığı ve takım becerilerini her daim ayakta tutmanız gerekiyor ve daha fazla para kazanmak içinde satışları yönetmeniz, taraftar sayısını arttırmanız gerekiyor... İşte zati sorunumuz bu noktada başlıyor çünkü bunları yapmanız için oyun sürekli açık kalması gerekiyor, kaldı ki açık kalması da problem değil başında 15dk bir kontrol etmeniz gerekiyor çünkü arkadaşlarınız size casus veya amigo göndererek taraftar ve taktiklerinizi çalmaya çabalıyor...

Ah işte yeni belam bu tayfa... İşten eve geliyorum ve oyun sürekli açık... Tv izliyorum arkada oyun açık... Bakkala gidiyorum içimde ülen acaba çalmaya geldiler mi? diye bir telaşe...
Kısa sürede soğumak dileğiyle...

Bu arada takımımın adı gergedangücü...

6 Eylül 2010

İKİ DİL BİR BAVUL

Bugüne kadar nasıl izlemedim ki? sorusuyla bitirdiğim bir film...

Filmin ilk karesinde çok güzel plan görüp, tebrik ederek başladım filme.Daha o güzelim kare geçer geçmez ilk çekim hatası gözüme çarptı, hemen ardından birtane daha... Ülen nasıl çekim bu, kim çekmiş bunu, göt kalkmışlığıyla başladı yani benim için film...Çok biliyorum ya bu işi... Ancak hikayeye girdiğinde aklım başıma geldi ve düşündüklerimden pişman oldum...

Filmin öyküsünü kısaca kopyalayıp yapıştırayım tayfa.

İki Dil Bir Bavul üniversiteden yeni mezun olmuş ve uzak bir Kürt köyüne atanmış Türk öğretmenin bir yılını, onun okula yeni başlayan ve Türkçe bilmeyen çocuklarla yaşadıklarını anlatır. Bir yıl boyunca öğretmenin farklı bir topluluk ve kültür içindeki yalnızlığına, çocuklar ve köylülerle yaşadığı iletişim problemine, çocuklardaki değişime tanık oluruz. Bu süreç boyunca öğretmen ve çocuklar birbirlerini yavaş yavaş tanımaya ve anlamaya başlarlar.

Film belgesel türünde ve gayet başarılı. Film bir yılda çekilmiş. O kadar doğal tepkiler ve konuşmalar var ki... Bu fikri çekmek çok zor tayfa, çocuklarla  film çekiyorsun ki, çocuklarla çalışmak inanılmaz zordur...Kafanda düşündüğün ve yarattığını onlarla bir türlü birleştiremez deli olursun... İşte bu filmde bunu başarmışlar, ne kadar çile çekseler de... Çile diyorum çünkü çocuklarla iş yapıyorsunuz ve bu çocuklar Türkçe bilmiyorlar. Bu handikaplara rağmen harikulade doğal tepkilerini ve konuşmalarına şahit oluyoruz.
Doğuda ki hayatı, eğitimi, yaşam kalitesini direkt olarak öne sürmüşler, hatta gayet açık bir şekilde tokatı yanağımıza yemişiz... Orası neresi? Orası Türkiye'mi? Hala öyle yaşam kaldı mı? diye sorar durursunuz sevgili yeni nesil dostlar... Dolu dolu tartışma konusu bıraktı ardında bu film. Teknik hatalara girmeye hiç gerek yok. Zaten aldığı ödüllere baktığınızda bunu anlayabiliyorsunuz.
Bu filmi lüks hayatınıza, vurdum duymazlığınıza, kendini beğenmişliğinize, isyanlarınıza karşı bir tokat olarak alın lütfen o narin yanaklarınıza... Bir kez daha sorgulayın, düşünün...
Yapımcılara, senaristlere, yönetmenlere, çocuklara ve filmde tüm emeğe geçenlere yekten büyük bir teşekkür ediyorum...