19 Aralık 2011

RADYO TİYATROSU NE GÜZEL ŞEY

Flashback ile başlayalım...

Yaşamımın ilköğretim yıllarının ortaokul devrine denk gelen zaman diliminde iken küçük bir odam, küçük odamda da ranza sistemi vardı. Üst katı bana aitti alt kat abimin lakin abim ile benim hatırlayabildiğim kadarıyla, ilkokul iki gibi şehren ayrılmıştık. Abim benden abi yaş aralığında olduğu için o üniversite devrine geçmişti. Ranzada ki alt kat ve üst kat tamamen benim egemenliğime girmişti böylece.


Ortaokul yıllarında gece en geç onbir gibi yatakta olma zorunluluğundan ötürü sıkıntı duyduğum zamanları yaşamaktaydım. Baş ucumda Almanya uyruklu pille çalışan aynı zamanda üst tarafında sarı aydınlatması olan, yeşil renkte bir radyom vardı. Onu ranzanın merdivenlerine bantlama sistemiyle sabitlemiştim. Geceleri çok erken yatma zorunluluğu uyurken müzik dinleme huyunu bana katmıştı. Açardım radyoyu ver elini Çelik... Genelde o dönemde epey bi Çelik çalardı radyolar.

Gecelerden birinde çişe gitmek amaçlı uyandığımda, hayrettir ki radyo açık kalmış! hayrettir ki diyorum çünkü annem mutlaka kapatırdı. Annem gece ben uyuduğumda açık olan tüm elektroniksel cihazları kapatır hep. Bu hala değişmedi. Mesela bilgisayar açıktır ve annem nasıl kapatılacağını bilmediğinden, direk fişi piriz ile olan birlikteliğinden koparma usulü ile kapatır. Dönelim o geceye, radyoda kimi garip sinemasal olaylar dönüyor. Bir cinayetten konuşuyorlar, karşılıklı diyalog şeklinde ilerliyor sohbet, çişimi unutuyorum kaptırıyorum hikayeye. Bir anda olayı kavrıyorum bu bir tür tiyatro gibi bir şey ve oynanan oyunun da konusunu anlıyorum. Uykudan eser kalmıyor gözlerimi zaman zaman kapatıp onların betimlemelerinden hayal gücüm elverdiğince kafamda canlandırmaya başlıyorum ve fakat git gide gerilimli bir hal alıyor bu durum. Az önce öldürülen adam hayalet olarak geri geliyor, onu öldürenlerden intikam alıyor ve benim uyanmama sebep idrar torbasının doluluğundan şikayetçi kanalizasyona bir an evvel kavuşmak isteyen çiş, giderek korkudan zorlamaya başlıyor, habersizce kaçtı kaçacak o derecede. Kapatmıştım hemen radyoyu gayet iyi hatırlıyorum. Kapattım kalktım ama nasıl bir korku var, hemen dua okumaya falan başladım tuvalete doğru ilerliyorum holde kırmızı loş ışık var o hol bana ızdırap oluyor tuvalet kapısının oraya gidiyorum mutfaktan ses duyuyorum, aslında duymuyorum da kesin bir ses gelecek o taraflardan bir yerlerden şizofrenik duygusu içine bürünüyorum.

Sonraki gün bu sefer bilerek ve isteyerek o programın başlayacağı saate denk gelmeye çalışmıştım. Yine denk gelmiştim ve sonuna kadar dinlemiştim. Sonraki gün de ve bundan sonra ki günlere de bu durumum değişmemişti yeni bir huy edinmiştim.

Geçenlerde film indirmek için sayfa sayfa dolanırken bir forumu Radyo Tiyatrosu başlığı dikkatimi çekti, çektiği anda sol tıkla girdim sayfaya. 150 kadar eserin indirme linkleriyle birlikte halka sunulan bir sayfaydı bu. Meraktan içlerinden bana en ilgimi çekebilecek bir oyun seçmeye ve indirmeye karar verdim. Alfred Hitchcock'tan Komşunun Hanımı oyununu indirmeye karar verdim, yine sol tıkladım, dosya saniyeler içinde bilgisayarımın masaüstüne şıp dedi damladı. Hemen açtım dinlemeye başladım. Oyunların süresi 60 dakikaymış bana o yıllarda baya baya uzunca gelirdi. 60 dakika pür dikkat yine gözlerim kapalı, onlar dublajı yapıyor ben kafamda çekiyorum filmi. Vay be aynı çocukluğumda ki gibi diyorum bu durumdan acaip bir zevk alıyorum. Ardından Bir İdam Mahkumunun Son Günü, Victor Hugo kaleminden çıkmış oyunu indiriyorum dinlerken gözlerim kapalı, uykuya dalıyorum gözlerim kapalı...
O eski huyuma kavuşmanın heyecanını yakalıyorum yııllar sonra. Sizlere de tavsiye ediyorum bu durumun güzelliğini yaşamayı.

Radyo tiyatrosu ne güzel şey!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder