Redd grubu "21" adlı
albümünün çıkışı olarak "Hadi değiştirelim her şeyi,
devrim olsun bunun ismi" sloganını kullanmıştı.
Devrimden Sonra filminin çıkış
noktası da buydu. Sosyalist devlet yapısı kurulsa neler
yaşanabilir varsayımından yola çıkılarak yapılmıştı. Bir
çok dizi oyuncuları kadar olmasa da az biraz ünlü(!) tiyatro
kökenli oyuncuların güzel oyunculuklarıyla da süslenmişti.
Film, olası bir devrimde; özel
mülküyet kavramı, işçi-işveren çatışması, eğitim hakkı,
sağlık hakkı, askeriye kavramı gibi pek çok temel ülke
sorunlarını, çok basit bir dilde sorgulamış ve cevaplarını da
vermişti. Sekiz adet öyküyü çekip kolaj yapmışlardı.
Peki medyamıza ne kadar konuk oldu bu
film? Program ve program gezildi mi? Popüler televizyon kanallarında
program yapan ve kensine sinema eleştirmeni denen uzamanlar, ne
kadar üstünde durdu bu filmin? Kaç yazı yazıldı film hakkında
dergilerde, gazetelerde, bloglarda, sözlüklerde? Kaç kopya ile kaç
farklı şehirde, kaç farklı ülkede izleyiciyle buluştu? Bunların
cevabını gayet bildiğiniz için ben istatistiksel bilgi verme
gereği duymuyorum.
Kabul edebiliriz ki izlemesi kolay
olmayan filmlerdendir bu film. Bir noktaya kadar gelip yok artık bu
kadar da olamaz deyip sıkılıp kapatılasıdır. Kapatanlar
tarafından da güzel bir rüyadan bahsediyordu şeklinde geri dönüş
alınabilir. Hatta bu düşüncemin tam da burasına üstat Ferhan
Şensoy'un "ütopyalar güzeldir" sözü misafir olur.
Bir fikre böyle bir şey olamaz ki
demek abesle iştigaldir. Çünkü zaten ortaya atılan bir fikirdir.
Tabiki de bir çok sorgulanılacak tarafı vardı filmin. Örneğin
devrim halk tarafından gerçekleştirilmiyor mu? Neden halk
devrimden ve olacaklardan bi haber? Ama dediğim gibi bu şekilde bu
fikrin sunulmuş olması bile mutluluk verici.
Devrimden Sonra'yı uzun metraj sinema
filmi olarak bir sanat kaygısı içinde değerlendirmek biraz zor ve
bana kalırsa buna gerek de yoktur. Daha objektif olursak film
olabilabilecek kalite değildi de diyebiliriz. Her kısa öykü, ayrı
ayrı ödül alabilirdi kısa film formatında olsaydı. Hatta yaşlı
bir kadının faturalar dünyasını çok güzel anlatmışlar. Ama
tabi sinema izleyicisi, bir bütünlük arıyor, başlangıçta
verilen bir şeyin film sonunda nereye - ne şekilde bağlandığını
görmek istiyor, aksiyon istiyor, gülmek ya da ağlamak, korkmak
istiyor... Onun için de bu film gişe filmi değildir. Hafta sonu
kız arkadaşıyla hadi sinemaya gidelim diye yola çıkan ikili bu
filme girmek istemez. Ya da bir arkadaş grubu hep birlikte sinemaya
gidip, gişe önünde afişlere bakarken bu filmi seçmez. Dolayısı
ile bu film sinema salonlarında iş yapmaz. Bu konuda şunu da
söylemekte fayda var ki, sinema filmi yapacaksanız lütfen işi
bilenlerle ve iyice araştırarak yapın. Dünya da bu tip filmler
vardır aralarında efsane olmuş arşivlerde saklananları da
mevcuttur. Onlar hem bu politik anlayışta yapılmış hem de nasıl
bu kadar çok insana ulaşmış, incelemek ondan sonra hareket geçmek
gerekir.
Sonra neden dikkate almıyorlar diye
yakınmamak gerekir.Her şeye rağmen tüm emeği geçenlere
teşekkürler. Film malum ortamlara düşmüş, DVD'si çıkmış
falan.. İzlenmesi gerek.
ŞUNLARA DA DEĞİNMEDEN YAZIMI
BİTİRMEM KÖŞESİ;
Filmde beş saniye gibi bir süre
içerisinde Redd'in, Bulutsuzluk Özlemi şarkısını yorumlarken
duymuş olmak, gayet mutlu olmama sebebiyet vermesini... Ayrıca
Fırat Tanış'ın muhteşem bir oyuncu olma yolunda sağlam
adımlarla ilerlemesini bu filmde de sürdürmesini.. Aynı zamanda
ev sahibimiz olduğundan mutluluk duyduğumuz Emin Gürsoy'u
"Entelköy Efeköye Karşı" filminden sonra yine benzeri
bir rolde izlemenin yaşattığı güzel duyguya değinmeden yazıyı
bitirmek olmazdı.