16 Nisan 2012

DEVRİMDEN SONRA



Redd grubu "21" adlı albümünün çıkışı olarak "Hadi değiştirelim her şeyi, devrim olsun bunun ismi" sloganını kullanmıştı.

Devrimden Sonra filminin çıkış noktası da buydu. Sosyalist devlet yapısı kurulsa neler yaşanabilir varsayımından yola çıkılarak yapılmıştı. Bir çok dizi oyuncuları kadar olmasa da az biraz ünlü(!) tiyatro kökenli oyuncuların güzel oyunculuklarıyla da süslenmişti.

Film, olası bir devrimde; özel mülküyet kavramı, işçi-işveren çatışması, eğitim hakkı, sağlık hakkı, askeriye kavramı gibi pek çok temel ülke sorunlarını, çok basit bir dilde sorgulamış ve cevaplarını da vermişti. Sekiz adet öyküyü çekip kolaj yapmışlardı.

Peki medyamıza ne kadar konuk oldu bu film? Program ve program gezildi mi? Popüler televizyon kanallarında program yapan ve kensine sinema eleştirmeni denen uzamanlar, ne kadar üstünde durdu bu filmin? Kaç yazı yazıldı film hakkında dergilerde, gazetelerde, bloglarda, sözlüklerde? Kaç kopya ile kaç farklı şehirde, kaç farklı ülkede izleyiciyle buluştu? Bunların cevabını gayet bildiğiniz için ben istatistiksel bilgi verme gereği duymuyorum.

Kabul edebiliriz ki izlemesi kolay olmayan filmlerdendir bu film. Bir noktaya kadar gelip yok artık bu kadar da olamaz deyip sıkılıp kapatılasıdır. Kapatanlar tarafından da güzel bir rüyadan bahsediyordu şeklinde geri dönüş alınabilir. Hatta bu düşüncemin tam da burasına üstat Ferhan Şensoy'un "ütopyalar güzeldir" sözü misafir olur.

Bir fikre böyle bir şey olamaz ki demek abesle iştigaldir. Çünkü zaten ortaya atılan bir fikirdir. Tabiki de bir çok sorgulanılacak tarafı vardı filmin. Örneğin devrim halk tarafından gerçekleştirilmiyor mu? Neden halk devrimden ve olacaklardan bi haber? Ama dediğim gibi bu şekilde bu fikrin sunulmuş olması bile mutluluk verici.

Devrimden Sonra'yı uzun metraj sinema filmi olarak bir sanat kaygısı içinde değerlendirmek biraz zor ve bana kalırsa buna gerek de yoktur. Daha objektif olursak film olabilabilecek kalite değildi de diyebiliriz. Her kısa öykü, ayrı ayrı ödül alabilirdi kısa film formatında olsaydı. Hatta yaşlı bir kadının faturalar dünyasını çok güzel anlatmışlar. Ama tabi sinema izleyicisi, bir bütünlük arıyor, başlangıçta verilen bir şeyin film sonunda nereye - ne şekilde bağlandığını görmek istiyor, aksiyon istiyor, gülmek ya da ağlamak, korkmak istiyor... Onun için de bu film gişe filmi değildir. Hafta sonu kız arkadaşıyla hadi sinemaya gidelim diye yola çıkan ikili bu filme girmek istemez. Ya da bir arkadaş grubu hep birlikte sinemaya gidip, gişe önünde afişlere bakarken bu filmi seçmez. Dolayısı ile bu film sinema salonlarında iş yapmaz. Bu konuda şunu da söylemekte fayda var ki, sinema filmi yapacaksanız lütfen işi bilenlerle ve iyice araştırarak yapın. Dünya da bu tip filmler vardır aralarında efsane olmuş arşivlerde saklananları da mevcuttur. Onlar hem bu politik anlayışta yapılmış hem de nasıl bu kadar çok insana ulaşmış, incelemek ondan sonra hareket geçmek gerekir.
Sonra neden dikkate almıyorlar diye yakınmamak gerekir.Her şeye rağmen tüm emeği geçenlere teşekkürler. Film malum ortamlara düşmüş, DVD'si çıkmış falan.. İzlenmesi gerek.

ŞUNLARA DA DEĞİNMEDEN YAZIMI BİTİRMEM KÖŞESİ;

Filmde beş saniye gibi bir süre içerisinde Redd'in, Bulutsuzluk Özlemi şarkısını yorumlarken duymuş olmak, gayet mutlu olmama sebebiyet vermesini... Ayrıca Fırat Tanış'ın muhteşem bir oyuncu olma yolunda sağlam adımlarla ilerlemesini bu filmde de sürdürmesini.. Aynı zamanda ev sahibimiz olduğundan mutluluk duyduğumuz Emin Gürsoy'u "Entelköy Efeköye Karşı" filminden sonra yine benzeri bir rolde izlemenin yaşattığı güzel duyguya değinmeden yazıyı bitirmek olmazdı.