27 Aralık 2010

Tamam Böyle Kalsın

Yorumsuz... Sadece dinleyin...


Nereden bakarsan bak hiçbir şey değişmez
Kötü bir roman gibi hikaye bir türlü gelişmez
Nasıl biliyorsan bil şartlamış bizi hayat
Bazen taze hissedersin bazen bayat
Sorgularken kendini uykudan hemen önce
Gücünü almıştır dünya parayı keşfedince

Ve yaşarsın, yaşadığını sanırsın
Tamam böyle kalsın…

Neye inanırsan inan hepsi bilmece
Çözmeyi unuturlar sıra sana gelince
Biri yapmış bir resim ona benzeyeceksin
Çizgilerden taşarsan pek sevilmezsin
Kahveyi bile saat yönünde karıştırırken
Kravatını düzeltirsin emrini yudumlarken

Ve yaşarsın, yaşadığını sanırsın...                Konuyla alakalı bir karikatür... (Selçuk ERDEM)
Tamam böyle kalsın...

REDD

http://fizy.com/#s/1agy4s
Bu şarkının linki dinlemek için sadece!

19 Aralık 2010

Kuşların Suyunu Kim Koyacak?

İlk yumurta adlı yazısını paylaştığım yazar Ferhan Şensoy'un, yine aynı kitabından güzel bir tespitini de blogumda  paylaşmak istedim sevgili tayfa. Okurken Ferhan Şensoy'un konuşma stilini ve sesini hayal ederek okuyunuz...


...

Her hasta doktordan biraz çekinir. Doktor bunu bilir ve tadını çıkartır. Kimi çok korkak tiplerin doktor ya da polis olma arzusu, burdan dürtükleniyor demekki. Her neyse, doktorda, dokturluk taslamanın alemi yok. Doktor bu ve fotokopisi, her ilacı bilen hasta tipine çok gıcık olur. Siz düşündüklerinizi doktora anlatmazken, doktor binbir latin deresinden ismi anlaşılmaz sular taşıyarak bir sürü aksaklık bulur, doktora geldiğinize bin pişman bedeninizde. Meğer ne rahatsızlıklarınız varmış da, sizin haberiniz yok. Üstelik kimi hastalıklarınızın adını bile tekrar edemiyorsunuz.
Doktor sizi günler boyu sürecek röntgen, tahlil, tomografi, sonografi, memegrafi, taşagrafi ve seyir ve hidrografi ve oşinografi serüvenine yolcu eder. Birden hayatınız kayar.Bu konuda doktorun ;
- Kaymış zaten daha ne kayıcak?
soğuk ve azraillengiz şakası sinir sisteminizi dingilletir. Al sepetten hiç hesapta olmayan bir ruhsal rahatsızlık. Kimi doktor daha da ileri giderek ;
- Ölümünüzden sonra organlarınızı bağışlamak ister misiniz?
gibi bir soru da patlatabilir.
Ne yani? Hemen mi ölüyoruz? Organlarımız ziyan olucak diye bir endişeniz mi var? Organlarımızı bağışlamalı mıyız? Yoksa hiçbir organımızı elletmeyip, kuşların su içebileceği küçük kurnası olan, üstü çiçekli bir mermer mezara mı konmalıyız? Bizim mezarın çiçeklerini kim sulayacak? Kuşların suyunu kim koyacak? Mermer mezar kaç para? Zaten mezar nerede? Gömülmelik yer mi kaldı? Demek ki en iyisi organlarımızı bağışlamak.
Dinden çok daha alçakgönüllü olan bilim bize sonsuz bir yaşam, cennet, cehennem ve benzeri ölüm ötesi turistik pembe programlar önermiyor.Sizin organlar n'olucak, diyor gayet kurşuni bir tavırla...
Görüldüğü gibi doktora gitmek, işi karıştırmaktan, dingin beyninizi koyu kahverengi bir sıkıntıya sokmaktan başka bir şeye yaramıyor. Doktorhane, hastane, eczaneşeytan üçgeni, sapasağlam insanı birden, lan galiba ölüyorum, menejitsel sapık düşüncesine yöneltebilir...
Bu yüzden "iyi olucak hastanın doktor ayağına gelir" derler. Çok şakacı atalarımızdan biri, durup dururken kıçından uydurmadı ya bu lafı! Yani ki size bir yararı olacaksa o doktorun, zaten çıkıp ayağınaza gelecektir, sizin onun ayağına gitmenizin özel bir yararı olmaz...



Ferhan ŞENSOY

16 Aralık 2010

Av Mevsimi

Geçen hafta izlediğim bu filmi bugün yazabilecek kadar gündemim yoğun ve yorucu sevgili günlük... Hatta haftalık... Aylık..Yıllık.. Yok yok haftalık iyi oldu...

Yavuz Tuğrul, Şener Şen ve Cem Yılmaz isimlerini duyunca, çok büyük beklentiler içine girmiş bilincimiz, film sonu geldiğinde inceden bir burukluk yaşıyor... Film olmamış! demek de olmuyor tabi ama... Baktığımız zaman, Her  şey çok güzel olacak, Eşkıya, Ağır Roman, İstanbul Kanatlarımın Altında gibi efsanevi filmlerin yanına yaklaşamayacak bir film demek daha elverişli hale geliyor... Bu filme gidin tavsiyesini veririm, keyif alırsınız ve ödediğiniz eğlence vergisi dahil ultrasonik sinema ücreti için de pişmanlık duymazsınız... Ama bana sorsanız ki bu filmi bir daha izler misin diye? ... ... Belki DVD'si çıkınca bir daha izlerim... Yazar burda demek istiyor ki; internete düşünce indirir, izlerim bir daha... Ama o kadar...
Oyunculuklara laf atamayız, hatta Cem Yılmaz daha da olgunlaşıyor artık bu alemde. Şener Şen zaten o Şener Şen yani... Gerçi TTnet reklamların da sağ olsunlar hala üstada PİRZOLA ET! gibi espiri yaptırtıyorlar ama olsun o işte para çok sağlam... Filme gitmeden önce bilinçaltımıza işletilen bir nokta da Cem Yılmaz'ın komik değil aksine hiç olmadığı kadar ciddi ve bir psikopatı canlandırdığı yazılmıştı. İzlediğiniz de anlarsınız ki öyle değil, gayet onun olduğu sahnelerde sadece biz değil tüm salonda gülüşmeler vardı...
Filmin konusu basitti... Kanal D'de yayınlanan Kanıt programında bu tür senaryolar hemen her hafta çıkıyor zaten. Bir cinayet ve bu cinayetin gizemi... Bu kadar... Üstelik neden o cinayetin işlendiğini de filmi ortalarına gelmeden anlayabiliyorsunuz... Halbuki bu tür filmlerde final sahnesine kadar herkesin aklında en az iki şüpheli kalır...
Filmin zaten internete düşmüş iki sağlam karesi var biri Cem Yılmaz seslendirdiği Kazım Koyuncu'dan tanıdığımız Hayde! türküsü, bir de barda Ete Kurttekin'nin şarkısı olan Benden adam olmaz'ı söylediği sahne...
Film, ehh işte sınıfının belki bir üstü lakin efsane sınıfının çok altında... Bir yıl öncesinden tanıtımları sinemalarda dönen o şiddetle de beklenti veren bu yapıt, yıllar sonra sadece Cem Yılmaz'ın Hayde türküsünü muhteşem söylemesiyle hatırlanacak...

7 Aralık 2010

David Beckham

O, Manchester United'lı efsane orta saha oyuncusu...

David Beckham benim için her zaman çok değerli bir futbolcudur ve öyle de kalacaktır. Küçüklüğüm de onu izler onun çektiği gibi şut çekmek için acayip çalışırdım. Onun o frikik için topu yere koyuşunu, kaleye bakışını ve gerilip duruşunu taklit ederdim. Çünkü Becks futbol tarihinde ki isabetli pas oranı, isabetli uzun topları ve 90'a teslim frikikleri ile dünyada bu işi yapan 3 oyuncu arasına rahat giren biridir. Fakat ne zaman Sir Alex Ferguson soyunma odasın da Beckham'ın yüzüne krampon isabet ettirdi, işte o anda kariyerinin en hatalı kararı verdirttirilmiş, talihsiz bir oyundur.

Olaydan sonra, Manu'yu çok sevmeme rağmen kulüpten ayrılmak istiyorum diyen Beckham, Real Madrid'in teklifine evet diyecek ve dünyanın en pahalı oyuncu transferinin gerçekleşmesine sebebiyet verecekti... Beckham ne var ki Real Madrid'te başarılı da olsa teknik direktör tarafından yavaşça takımdan sindirilecek ve Real Madrid her zaman ki takım kimyası bozukluğunla Beckham'ın performansını kötü etkiyecekti... İlk 11 şansını da yeni teknik direktörü sayesinde kaybeden Beckham artık bir marka olacak, magazin dünyasına girecek, yıldızlığını oynadığı reklamlarla ve sponsorlarıyla hatta çapkınlıklarıyla gösterecekti... Bunda elbette ki eşi Viktorya Beckham'ın da etkisi büyük olacaktı... Artık Real Madrid'te umduğunu bulamayan Beckham eşi ve çocuklarının isteğiyle yeni bir başlangıç için Amerika'yı tercih edecekti... Amerika'da bir Hollywood yıldızı gibi karşılanan Beckham, yeniden canlanmaya çalışsa da avrupanın dikkatini çekemeyecek ve kaptanlığını yaptığı İngiltere milli takımına yeniden girebilmek için tekrar avrupa ya geri dönmesi gerektiğini anlayacaktı... Milan'a kiralanan Becks,  oyunuyla milli takıma geri dönmüş hatta son kez katılmak istediği 2010 Dünya Kupası kadrosun da yer alacağı açıklanmıştı... İşte bu sefer de kariyerinin en talihsiz anını yaşayacaktı, Mart ayında bir lig maçında aşil tendonu kopan Beckham için Dünya Kupası hayali, oraya katılmak için her antrenman sonrası ekstradan bir saat çalışmaları, ailesini Amerika'da bırakıp İtalya da yaşaması boşa gidecekti... David Beckham şu an yeniden Amerika'ya dönmüş ve sakatlığı geçmiş, yaşı 37 olmuş, frikik gollerine ve yaptığı asistleriyle kariyerine devam eden bir futbolcudur...


Kısaca Beckham'ın ödülleri ve ilkleri ;

FIFA Yılın Futbolcusu Ödülü'ne iki defa aday oldu  ve 2004'de dünyanın yüksek ücretli futbolcusu seçildi, ayrıca Top-100 Şampiyonlar Ligi'ne giren ilk İngiliz oldu. O 2003 ve2004 senelerinde Google'da en çok arama yapılan kişi oldu. Bu tür küresel tanıma ile de seçkin bir reklam marka ve en moda ikonu haline geldi. Beckham İngiltere kaptanlığını 15 Kasım 2000'den 2006 FIFA Dünya Kupası'na kadar, tam 58 maçta kaptanlık yapmıştır. Halen 109 katılım ile İngiltere'nin en-kepli orta saha oyuncusudur.
Beckham, kariyerine Manchester United'te başladı, 1992'de 17 yaşında profesyonel futbolcu oldu. Onun zamanında 6 defa Premier Lig, 2 defa FA Cup ve 1999 yılında  Şampiyonlar Ligi kazanıldı. Daha sonra Manchester United'ten Real Madrid C.F.'ye geçti, orada 4 sezon oynadı. Bu kulüpte ilk La Liga şampiyonluğunu yaşadı.
Ocak 2007'de Real Madrid C.F.'den ayrıldı ve MLS takımlarından Los Angeles Galaxy'nin yolunu tuttu. Los Angeles Galaxy ile Beckham's sözleşmenin 1 Temmuz 2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve ona MLS tarihinin en yüksek oyuncu maaş verdi.İlk maçını Chelsea F.C. karşısında oynadı, ancak ilk golünü Kuzey Amerika SuperLiga 2007 yarı-finalinde attı. İlk lig başladığının ardından 18 Ağustos'ta Giants Stadyumu'nda rekor bir kalabalık önünde geldi. 
Ayrıca Beckham 7 Aralık 1994'te ilk UEFA Şampiyonlar Ligi golünü 4-0 kazandıkları Galatasaray maçında kaydetmiştir.


David Beckham'ın Türkiye'de yeniden gündeme gelmesi ise hayli gariptir... Sezon arası transfer dönemin de MLS ligi bittiği için yine avrupa da bir takıma kiralanma şansı doğmuş olduğu için şu sıralara, bu sezon oldukça çok yıldız ismi  Türkiye'ye getiren Beşiktaş Spor Kulübünün tecrübeli oyuncuyla ilgilenmesini duyurmasıdır...